Son yıllarda küresel jeopolitik dengeler, nükleer güçler arasında yaşanan gerilimler ile yeniden şekilleniyor. Bu bağlamda, Hindistan’ın nükleer silah programı ve askeri stratejileri, sadece bölgesel ama aynı zamanda uluslararası düzeyde de endişe kaynağı haline geldi. Hindistan, askeri harcamalarını artırarak ve nükleer oyun alanını genişleterek, potansiyel düşmanları için bir tehdit oluşturuyor. Uzmanlar, Hindistan’ın her an bir saldırı gerçekleştirebileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Peki, bu durumun arka planında yatan sebepler neler? Hindistan, ne yönde bir strateji izliyor?
Hindistan, 1974’te nükleer silahlarına sahip olduğunu ilk kez gösterdiği "Smiling Buddha" denemesiyle bu alanda önemli bir adım atmıştı. O tarihten bugüne, Hindistan’ın nükleer kapasitesi büyük bir hızla arttı. Günümüzde, ülkenin sahip olduğu nükleer başlık sayısının yaklaşık 150 olduğunu tahmin ediliyor. Bu, Hindistan’ın özellikle Pakistan ve Çin ile olan tarihi ve karmaşık ilişkilere bakıldığında, jeopolitik açıdan önemli bir gelişme anlamına geliyor. Hindistan’ın nükleer stratejisi, "No First Use" (NFU - Önce Kullanma) politikası etrafında şekilleniyordu. Ancak son dönemde, uluslararası arenada yükselen gerginlikler, bu stratejinin sorgulanmasına yol açtı.
Ülke, Asya’daki nükleer silahlanma yarışında kendisini daha güçlü bir konuma getirmek için çeşitli askeri tatbikatlar ve teknolojik gelişim projelerine yöneldi. Özellikle nükleer başlık taşıyabilen interkontinental balistik füzelerin (ICBM) testleri, Hindistan’ın bu alandaki kararlılığını ortaya koyuyor. Bu aşamada, Hindistan’ın başarılı ICBM testleriyle birlikte Pakistan üzerindeki hâkimiyet iddiaları da güçleniyor. Hindistan, aynı zamanda nükleer denizaltı filosunu da geliştirerek, denizden fırlatılabilen nükleer silahlara sahip olma hedefine adım adım yaklaşıyor.
Hindistan’ın nükleer kapasitesinin artışı, yalnızca bölgedeki komşuları değil, aynı zamanda Batılı ülkeler tarafından da ciddiye alınıyor. Özellikle ABD’nin Hindistan’la olan stratejik ortaklıkları, Washington’ın Asya-Pasifik bölgesindeki güvenlik politikalarının yeniden gözden geçirilmesine sebep olmuştur. Hindistan, “Dört Taraflı Güvenlik Diyaloğu” (Quad) gibi uluslararası platformlarda yer alarak, özellikle Çin karşısında daha etkin bir duruş sergilemek istiyor. Ancak, nükleer silahların artırılması, uluslararası güvenlik iş birliklerini tehdit eden bir unsur olarak beliriyor.
Hindistan’ın askeri doktrinindeki değişiklikler ve uluslararası arenadan gelen tepkiler, gelecekte öngörülemeyen senaryoları beraberinde getiriyor. Uzmanlar, Hindistan'ın nükleer silahlarını kullanma kararının herhangi bir krizde hızla alınabileceğini ve bu yolla düşman ülkeler üzerinde baskı oluşturabileceğini belirtiyor. Bu durum, asimetrik askeri stratejilerin yükseldiği günümüzde, Hindistan’ın en büyük müttefiklerini endişelendiren bir faktör haline gelmektedir.
Sonuç olarak, Hindistan’ın nükleer güç olarak kendini daha sağlam bir şekilde temsil etmesi ve bölgede daha etkili bir şekilde rol alması, dünya güvenliği açısından ciddi kaygılara yol açmaktadır. Hindistan, her ne kadar “önce kullanmama” politikası izlemekte ısrar etse de, stratejinin zamanla değişebileceği korkuları, uluslararası politikanın gidişatında önemli rol oynayacaktır. Nükleer güçlerin gerilim yaşadığı bu dönemde, Hindistan’ın herhangi bir saldırı gerçekleştirme olasılığı, tüm dünya için tedirgin edici bir gerçek olarak öne çıkmaktadır.