15 Temmuz 2016, Türkiye tarihinde derin izler bırakan bir gece olarak hafızalarda yer etti. Demokrasiye karşı gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında, birçok masum insan hayatını kaybetti, birçokları da ağır yaralandı. O gece yaşananlar, sadece o anı değil, sonrasında yaşananları da etkiledi. Bugünlerde bu olayın üzerinden geçen yıllar, hala derin yaralarla dolu olan birçok hayatı gözler önüne seriyor. 15 Temmuz'un izlerini taşıyanların hikayeleri, yaşadıkları travmalar ve bu acı mirasla nasıl mücadele ettikleri, toplumun hafızasında birer milat oluşturuyor.
15 Temmuz gecesi, Türkiye'de demokrasiye, özgürlüğe ve insan haklarına karşı yapılmış bir saldırıydı. Gece saatlerinde başlayan darbe girişimi, ülkenin dört bir yanında askeri araçların ve kamyonların sokaklarda cirit atmasına neden oldu. Darbe girişimi sırasında sokağa çıkan halk, tankların önüne geçerek, canlarını hiçe sayarak ülkenin geleceği için direndi. Ancak bu direniş, birçok insana ağır bedellere mal oldu. Olaylar sırasında, kurşunların seken sesleri ve havada asılı kalan korku, herkesin üzerinde derin bir etki bıraktı.
O gece, sokağa çıkan binlerce insanın içinde yer alanlardan biri de Mehmet Yılmaz'dı. 30'lu yaşlarının ortalarında olan Yılmaz, çocukluğundan beri demokrasiye inanmış bir aktivistti. O gece, ülkesini savunmak için tankların önüne koştu. Ancak, bu cesareti ona ağır bir bedel ödettikten sonra, yaralı bir biçimde sürüklendi. Gelen kurşunlardan biri, onun vücuduna isabet etti ve hayatını tamamen değiştirdi. 9 yıl boyunca vücudunda taşıdığı kurşun, sadece fiziksel bir yara değil, aynı zamanda ruhunda kapanmayan bir yaraya dönüştü.
Mehmet’in yaşadıkları, yalnızca fiziksel bir yaralanma değil, aynı zamanda ruhsal bir travmayı da beraberinde getirdi. 9 yıl süren tedavi süreçleri ve fizyoterapi seansları, hem onun hem de ailesinin hayatını altüst etti. Doktorlar, yaralanmanın ağır olduğunu ve doktora giden her adımın, yeni bir sıkıntıyı beraberinde getirebileceğini söylese de Mehmet pes etmedi. Onun tek istediği, bir gün bu acı mirası geride bırakabilmekti. Ancak, ömürboyu vücudunda taşıyacağı kurşun, her gün hayatının bir parçası olarak kalacaktı.
Bedensel yaraların iyileşmesi bir yana, Mehmet’in asıl mücadelesi içindeki korkuları ve travmayı yenmek oldu. Bulduğu destek grupları sayesinde, diğer gazilerle tanışarak yaşadıkları acıları paylaştı. Hem bireysel hem de kolektif bir iyileşme süreci geçiren bu Gaziler, birbirlerinin hikayeleriyle güç buldu. Ancak yine de 15 Temmuz gecesi yaşanan dehşet, hayatlarının her alanında hissediliyordu. Çocuklarına olan özlemleri, hayatta kalmanın getirdiği yük ve yaşananların anıları, her gün tekrar tekrar yüzlerine vuruyordu.
Bütün bu hikayeler, 15 Temmuz'un sadece siyasi bir olay olmadığını; insanların hayatlarını nasıl etkilediğini ve onların ruhunda ne gibi yaralara yol açtığını gözler önüne seriyor. Türkiye'nin her yerinde, 15 Temmuz’un izlerinin hala hissedilmesi, milletçe yaşanan travmaların konuşulması gerektiğini gösteriyor. Mehmet ve onun gibileri dinlemek, anlamak ve destek olmak, toplumun yeniden sıfırdan başlayabilmesinin anahtarı belki de....
Sonuç olarak, 15 Temmuz sadece bir gece değil, aynı zamanda acılarla dolu bir tarih ve unutulmaması gereken bir ders olmuştur. Bu dersin özünde, birlik olmanın, dayanışmanın ve birbirini anlamanın önemi yatıyor. Yaralar henüz sarılmamışken, bu tür acıların bir daha yaşanmaması için hem bireysel hem de toplumsal birlikteliğe ihtiyaç var. Unutmayalım ki, geçmişimizin acı miraslarıyla yüzleşmek ve bu yaraları iyileştirmek için cesur adımlar atmalıyız.